20 Kasım 2011 Pazar

16) İnsanlığın Ay Ziyaretleri

Ay üzerine Aristotales'in felsefi fikirlerine dayanan birçok mit ancak 17. yüzyılda teleskopun icadı ile çökertildi. Ay üzerinde hayat olup olmadığı gibi soruların cevapları da 20. yüzyılda Ay ziyaret edilene kadar net olarak verilemedi. Ay'ın yüzeyinde ilk defa 1969'da ve son olarak da 1972 yılında insan yürüdü. Günümüze kadar yapılan diğer Ay görevlerinde ise Ay'ın yörüngesinin etrafından dönülerek çeşitli bilimsel veriler toplandı. Bu yazıyı yazdığım tarihte (20.11.2011) Ay yüzeyine başarılı bir iniş yapan başka bir görev yapılmamıştı. Çin'in göndermiş olduğu keşif aracı Yeşim Tavşanı (Yutu) geçtiğimiz günlerde (01.12.2013 tarihinde) Ay'ın yüzeyine başarılı bir iniş yaptı.

1972 yılında Apollo 17'nin dönmesi ve programın iptal edilmesini takip eden süre içerisinde NASA güneş sisteminin diğer gizemlerini çözmeye yöneldi. Bu tarihten sonra yapılan çalışmalarda Ay'dan getirilen malzeme örnekleri üzerine çalışıldı, gözlem ve ölçüme dayalı olarak Ay'ın yüzeyi ve yörüngesi üzerine bilgiler edinildi [1].

Elde edilen verilerin ışığında Ay'ın Dünya'nın Mars boyutlarında bir gezegenle çarpışması sonucunda oluştuğu hipotezi oluşturuldu.

Ay'ın tekrar ziyaret edilmesi hala gündemde olan bir konu. Çünkü Ay yüzeyi hala başlangıçta var olan (primordiyal) dış tabakasını muhafaza etmektedir. Böylece volkanların ve göktaşı darbelerinin incelenmesi için milyarlarca yıldır bozulmamış, mükemmel bir ortam sunmaktadır. Günümüz teknolojisi ile yapılacak ölçümlerde meteor çarpışmalarının sonlandığı tarihi olarak 3.9 Ga (milyar yıl) kesinleştirilirse bu Dünya'da yaşamın başlangıç tarihini netleştirecektir. Ay yüzeyini kaplayan kaya örtüsü (regolit) Güneş'in geçirdiği evrimi anlamamıza da yardımcı olacaktır.

Kuşkusuz ki Ay üzerine daha çok çalışmalar yapılacak. İnsansız araçların gönderilmesi, robotların regolit yapısı üzerine çalışmasının yanısıra insanın bir sonraki hedefi olan Mars yolcuğu için de bir istasyon görevi görmesi kuvvetle muhtemel. Elbette Mars'ın bir atmosferi olması ve tarihinde bir zamanlar su bulundurmuş olması koşulları çok farklı yapıyor. Fakat bu koşullara hazırlık şüphesiz Ay üzerinde yapılacak. Özel sektörün son zamanlarda uzay seyahatleri projelerine yönelmiş olması tüm bu araştırmalara tahmin edebileceğimizin ötesinde bir ivme kazandırabilir.
16.1. Çektiğim yarımay fotografı.

Bu yazıyı ilk yazdığım tarihte gözlem yapmaya zaman ayıramıyordum. Hava koşulları ve günlük koşturma bana fırsat vermemişti. Daha sonra 15.07.2013 tarihinde çektiğim yukarıdaki fotoğrafı ekledim (16.1).
 
KAYNAKÇA

[1] Neal, C.R., "The Moon 35 years after Apollo: What's left to learn?", Chemie der Erde, pp. 3-43, 2009.

7 Kasım 2011 Pazartesi

15) Pozlama Süresi Üzerine

Kışın hava erken kararıyor. İyi, güzel de hava hep bulutlu oluyor! Hava koşulları sebebiyle teleskopumla gözlem yapmaya çıkamadığım için fotograf makinemle evde biraz oynama fırsatı buldum. Farklı pozlama süreleri (exposure time veya shutter speed) ile denemeler yaptım. Zamanı çok kısa tuttuğumda musluktan sürekli akıyor gibi görünen suyu damla damla görüntüleyebildim; uzun tuttuğumda ise tek karede kendimden iki tane olan fotograflar falan çekip eğlendim.

 
Astrofotografi ile ilgili olarak pozlama süresinin ayrıca bir önemi var. Pozlama süresini uzun tutarak çıplak gözle görülemeyen yıldızların fotograf makinesi ile görüntülenebilmesi mümkün oluyor. Zayıf olan ışık kısa süreler için algılanamazken görece uzun sürelerde ışık biriktiriliyor ve zayıf ışık kaynakları da algılanabiliyor. Aslında bu durum teleskopla gözlem yaparken karanlığa alışınca daha fazla yıldızın görülebiliyor olmasına benziyor.

15.1. Gözle görüş.

İlk denememi fotograf makinemi teleskopa bağlamadan yaptım. Makineyi tripodun üzerine gökyüzüne bakacak şekilde sabitledim. Çekimi şehir içinden yaptığım için ışık kirliliği oldukça yüksekti. Çektiğim ilk fotografın nasıl görüneceğine makinenin LCD ekranından baktım. Çıplak gözle gördüğüm şeye yakın olmasına gayret ettim (15.1).
 
15.2. Uzun poz süresi ile görüş.

Çektiğim ikinci fotografta diyafram açıklığı ve ISO değerlerini ilk fotograftaki değerlerle aynı tuttum. Bu defa pozlama süresini arttırdım. İkinci fotografta birinci fotografta görülmeyen bir çok yıldız görülebiliyordu (15.2).

15.3. Evrenin en uzak objesinin Hubble Uzay Teleskopu tarafından çekilen fotografı [1].
 
Yaptığım bu basit deneme temelde Hubble teleskopunun kullanılarak evrenin büyüklüğünü tespit etmek için kullanılan yöntemle aynıydı. Hubble teleskopu evrenin oldukça karanlık gözüken bir bölgesine doğru yönlendirildi ve çekilen fotograf için 87 saat süren bir pozlama yapıldı. Tıpkı fotograf makinemle normalde göremediğim yıldızları görüntüleyebildiğim gibi Hubble teleskopu ile de evrenin karanlık bir köşesinde saklı yıldızlar böylece görüntülenebildi (15.3). Çekilen fotografta görülen galaksinin (UDFj-39546284) 13.2 milyon ışık yılı uzaklıkta olduğu hesaplandı. Böylece evrenin büyüklüğü üzerine güncel bir veri elde edildi (unutmayın ki ışık yılı bir uzunluk birimidir).
 
KAYNAKLAR
 
[1] G. Illingworth, R. Bouwens, HUDF09 Team, "Close-up of HUDF WFC3/IR Image Around UDFj-39546284", NASA, ESA.

1 Kasım 2011 Salı

14) Astrofotografi için Fotograf Makinesi

Cep telefonumu teleskopa dayayarak fotograflar çekip astrofotografi ile uğraşıyorum demeye utanıyordum. Aslında bahsettiğim yöntem de gayet kabul gören bir yöntemdir fakat bu yöntemle çekebileceğim objeler oldukça kısıtlıydı. Yeryüzü fotograf çekimi ile ilgilenmediğim için aslına bakarsanız bir tek Ay'ın fotograflarını çekebiliyordum (bir de her nasıl olduysa çift yıldız Nu Draconis'i çekebilmiştim). Diğer yandan teleskopa bağlayabildiğim bir dijital merceğim var fakat onunla da çektiğim fotografların kalitesinden hiç memnun değildim. Hem iki yöntemle de yıldızların fotografı çekilemiyordu. Bir süredir bir fotograf makinesi almayı düşünüyordum.

Daha önce teleskop alış-verişimde yaptığım gibi gene tam olarak neye ihtiyacım olduğunu araştırdım. Aslında bu defa araştırmamda fazla detaya girmedim. Zaten bu konuda Nikon ve Canon markalarının haricindeki markaların fotograf makinelerinin adı pek geçmiyor. Astrofotografi için ise DSLR (dijital, tek-lensli yansıtıcı) makinelerin kullanılması uygun görülüyor. Uzak uzay objelerinin fotograflarını çekebilmek için ise fotograf makinesinin enstantane hızının (shutter speed) değiştirilebilmesi, ISO ayarının yapılabilmesi, olabildiğince yüksek çözünürlükte fotograf çekebilmesi gerekiyor. Ayrıca fotograf makinesinin RAW dosya formatında fotograf kaydedebiliyor olması çektiğiniz fotografın hiçbir işlemden geçmeden olduğu gibi kaydedilmesini sağlayabilir. Çekilen fotograflar haliyle yüksek boyutlarda olacağı için çok yer kaplayacaklar. Bu durumda ya yüksek kapasiteli hafıza kartlarına veya bilgisayara bağlanarak (USB veya firewire ile) fotograf çekebilme (tethered shooting) özelliğine ihtiyaç duyulacaktır.

14.1. Yeni fotograf makinem, Canon 600D SLR.

Bir fotograf makinesi almak üzere Sirkeci'ye gittim. Oraya gitmeden önce zaten aklımda birkaç model vardı. Yüksek çözünürlülüğü ve oldukça yeni bir model olması sebebiyle Canon 600D SLR aldım (14.1). Yeni bir model olduğu için daha hızlı bir işlemciye sahip olduğunu, dolayısı ile uzun çekimlerde daha az ısındığını da bir yerde okumuştum. Ayrıca konuştuğum satıcılardan biri video çekimi için bu makineyi tavsiye etmişti.

 
14.2. Tam çerçeve ve APS-C algılayıcı görüş alanı kıyaslaması.
 
Bu fotoğraf makinesi ile ilgili yaşadığım tek sorun, algılayıcı sensörün tam-çerçeve (full-frame) olmaması. Kullandığım herhangi bir lens - veya astrofotografi alanı söz konusu olduğunda teleskop - çapı belirli bir kırpılma faktörü (crop factor) ile çarpılıyor ve daha büyük çapta bir lens kullanılmış gibi görüş alanım daralıyor (14.2). Tam çerçeve algılayıcıya sahip gövdelerin fiyatları epeyi yüksek, bu yüzden şimdilik kırpılma katsayısını kabullenmek durumundayım.
 
Fotograf makinesini teleskopa bağlayabilmek için bir ara bağlantı elemanına ihtiyaç duyuluyor. Bir tane de bundan aldım. Bu bağlantıya da t-adaptörü (t-mount) deniliyor (14.3). Bu adaptörün içerisine mercek yerleştirilebiliyor. Böylece istenilen büyütme sağlanıyor. Fotograf makinesinin objektifi olarak teleskopu kullanmış oluyoruz. Teleskop ile toplanan ışığın odaklanması da gene teleskopun odak ayarı ile yapıyoruz. Böylece istediğimiz büyütmeyi teleskop ve t-adaptör içerisine yerleştirdiğimiz mercek ile gerçekleştirmiş oluyoruz.

14.3. T-adaptör.

Evde yıllardır atıl vaziyette duran bir de fotograf makinesi tripod ayağı vardı. Yıllardır hiçbir işe yaramaz, hep olmadık dolapların içinden falan çıkardı. Şimdiye ait olmayan ama bir şekilde yok olmayan bir şeydi. Bu sayede tripod ayak da tekrar hayata dönmüş ve gençleşmiş oldu.