22 Temmuz 2013 Pazartesi

34) İskoçya Edinburgh Kraliyet Gözlemevi Ziyaretim

Herkes gider Mersin'e, ben giderim tersine. Yaz geldi, insanlar akın akın Bodrum'a, Çeşme'ye giderken ben İskoçya'ya, Edinburgh'ya gittim. Elbette işim gereği bu seyahati yapmak zorundaydım, fakat bu gezi fırsatını değerlendirmemek de olmazdı. Ufak bir tatili hak etmiştim. Bu sebeple şehirde gezip görebileceğim yerleri gitmeden önce uzun uzadıya araştırdım.

Edinburgh, hem çok köklü bir tarihe hem de çok zengin bir kültürel geçmişe sahip. Bir gün yolunuz bu şehre düşerse Castle Rock üzerinde bulunan Edinburgh Kalesi'ni, Chambers St. üzerinde bulunan İskoçya Ulusal Müzesi'ni (National Museum of Scotland), Prince St. sonunda bulunan Calton Tepesi'ni ve şehir merkezine yarım saatlik bir mesafede olan Rosslyn Şapeli'ni ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Buralarda, ortaçağda, Avrupa'yı saran bağnazlık ve şiddet dolu kargaşanın içerisinde akılcılık filizlenmiştir. Bu düşünce sisteminin nasıl bir kültürel ve toplumsal yapı içinde doğduğunu anlamak için İskoç aydınlanma tarihi bence bu yüzden araştırılmaya değerdir.
34.1. Calton Tepesi'ndeki eski rasathane.
İlk durağım Calton Tepesi oldu; 1775 yılında halkın kullanımına açılmış olan Britanya'nın ilk umumi parklarından biri. Coğrafi konumu ve yapısı sebebiyle tepeye tırmandığınızda tüm şehre hakim bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Parkın içerisinde Milli Anıt,  Nelson Anıtı, Dugald Stewart Anıtı, Robert Burns Anıtı gibi İskoçya tarihini ilgilendiren kişilere ve olaylara atfedilmiş olan önemli anıtlar yer alıyor.  Gene bu parkın içerisinde bulunan 18. yüzyıldan kalma eski rasathane günümüzde şehrin ışık kirliliği içinde kaldığı için kullanım dışı kalmış durumda (34.1).
34.2. Kraliyet Gözlemevi Edinburgh.
Calton Tepesi üzerinde bulunan eski rasathane işlevini kaybedince  yeni bir rasathanenin daha uygun atmosfer koşullarına sahip Blackford Tepesi'ne yapılmasına karar verilmiş. Blackford Tepesi'ne yapılmış olan Kraliyet Gözlemevi Edinburgh günümüzde hala işlevsel vaziyette ve önceden randevu almak kaydıyla ziyaretçilere de açık. Elbette Kraliyet Gözlemevi Edinburgh'yu ziyaret etmek planlarım dahilindeydi (34.2).

34.3. İskoçya'nın en büyük teleskopu.
Rasathaneye randevu saatinde ulaştığımızda daha önce mesajlaştığım Allan beni ve grubumu girişte bekliyordu. Astronomiyi oldukça seven biriydi ve işini büyük bir heyecanla yapıyordu. Turumuzda da bizlere rehberlik eden Allan, gözlemevinin Edinburgh'nun en iyi manzarasına sahip olduğunu iddia ediyordu. Gözlemevinin kubbesine çıktığımızda kendisine hak verdim. Manzara gerçekten muhteşemdi. Ne yazık ki hava oldukça bulutluydu ve gözlem yapma fırsatımız olmadı. Gene de bu ziyaret sayesinde İskoçya'nın en büyük teleskopunu görmüş oldum (34.3).

Bu teleskop ile toplanan ışık bir spektrograf ile frekanslarına ayrıştırılıyordu, böylece binlerce ışık yılı mesafede olan gökcisimlerinin ağırlıklı olarak hangi elementlerden oluştuğu hakkında fikir sahibi olunabiliyordu. Günümüzde çok daha gelişmiş teleskoplara internet ağı sayesinde erişim olduğu için bu teleskopla pek çalışılmıyormuş.
34.4. İncelememize izin verilen göktaşı.
Ziyaretimizin geri kalanında bu rasathanede çekilmiş olan bazı astrofotografi negatiflerini inceledik. Hemen ardından bir uzman bizlere Güneş sistemi ve gezegenler üzerine ufak bir sunum yaptı. Son olarak ise göktaşları ile ilgili bir konferans dinledik. Konferansın sonunda ise gerçek bir göktaşına dokunma fırsatımız oldu (34.4). Bu göktaşı saf demirden oluşuyordu. Bu hacimde bir taş için oldukça ağırdı.

Temelde göktaşlarının iki farklı elementten oluşabileceğini ve üç tip göktaşına rastlandığını öğrendim; Demir, silikat veya her ikisinden içeren göktaşları. Tarih boyunca göktaşları insanlık için özel bir yere sahip olmuşlar. Korkunç bir gürültü eşliğinde alevler saçarak gökten düşen bu taş parçalarını görenler korku ve hayranlık duygularına kapılarak bu taşlara tapınmışlar.

Güney Kıbrıs'ta bulunan Paphos Venüs'ü ve Atina'da bulunan Pallas sureti Antik Yunan medeniyetinde kutsal sayılan göktaşlarına örnek veriliyor. Roma İmparatorluğu döneminde ise Efes'teki Artemis tapınağında bulunan bir taşa tapıldığı bilgisi mevcut. Frigya mitolojisinde Tanrıça Kibele'nin düşen bir göktaşı ile ilişkilendirildiği biliniyor [1]. Antik Yunan filozofu Cassius Maximus Tyrius, M.S. 150 yılında Mekkeli arapların inançları üzerine yazdığı inceleme yazısında ise "kime ibadet ettiklerini bilmiyorum ama bir taşa tapındıklarını gördüm" demiştir. Bundan yarım yüzyıl kadar sonra, yani M.S. 200 yılı civarında İskenderiyeli Klement de arapların bir taşa tapındıklarını yazmıştır [2]. Neredeyse tüm eski medeniyetlerde göktaşlarının gök kubbenin üzerinde bulunan Tanrısal alemden ulvi bir mesajı veya uyarıyı getirdiğine, bu taşların özel anlamları olabileceğine inanılmış.

Tatil seyahati denildiğinde limonatamı yudumlayarak güneşlenme düşüncesi her ne kadar daha çok aklıma yatsa da elde ettiğim sonuçtan memnunum. Umarım Edinburgh'da yaşadıklarımı ve öğrendiklerimi yeterince aktarabilmişimdir.

KAYNAKÇA

[1] Farrington, O.C., "The Worship and Folk-Lore of Meteorites", The Journal of American Folklore, Vol. 13, No 50, pp. 199 - 208, 1900.

[2] Antoniadi, A.M., "On Ancient Meteorites, and on the Origin of the Crescent and Star Emblem", The Journal of the Royal Astronomical Society of Canada, Vol. 33, No 5, pp. 177 - 184, 1939.


1 Temmuz 2013 Pazartesi

33) Galata Kulesinde Bir Müneccimbaşı

Belirsizlikler endişelerimizin başlıca sebebidir. Bu yüzden olabildiğince belirsizliklerden kaçınırız. Mümkünse geleceği bilmek isteriz. Bunun için de tarih boyunca insanların elinden pek bir şey gelmemiştir. Akıl dışı yöntemlere başvurmak durumunda kalınmıştır. Astroloji, bu yöntemler arasında en çok bilinenidir.

Geçmişte astroloji ve simya ile ilgilenen kimselerin fikirlerine bu sebeplerle devlet yönetimlerinde bile önem verilirdi. Bu araştırmacıların geliştirdikleri mekanik aletler ve çözdükleri geometri problemlerinin bilimsel ve teknolojik ilerlemelere dolaylı olarak katkı sağlamış olduğunu kabul edebiliriz. Osmanlı İmparatorluğunda da bu tür saray görevlileri mevcuttu. Bu görevde bulunan kimselere müneccim denilirdi. Müneccimler doğa olaylarını gözlemleyerek gelecek hakkında kehanetlerde bulunurlardı.
 
Döneminin en büyük matematik ve mekanik dehalarından olan Takiyüddin Mehmed bin Marif, Sultan II. Selim tarafından 1571 yılında Osmanlı sarayında müneccimbaşı olarak göreve getirildi. Müneccimbaşı, sarayda görevli müneccimleri yöneten kişiye denilirdi. Müneccimbaşı Takiyüddin, gökyüzü gözlemlerine Galata Kulesi'nin üzerinde başladı. Bundan yalnızca üç yıl sonra, 1574 yılında Sultan II. Selim hayatını kaybetti ve yerine Sultan III. Murat geldi.


33.1. Şehinşahname'de yer alan İstanbul Rasathanesi minyatürü.
 
Müneccimbaşı Takiyuddin, yaptığı gözlem çalışmalarında yeni ve daha büyük enstrümanlar kullanmak istiyordu fakat Galata Kulesi bu iş için müsait değildi. Bu sebeple Sultan III. Murat'tan Tophane sırtlarında bir yere yeni bir rasathanenin yapılmasını talep etti. Bu isteği olumlu karşılandı ve tüm masrafları hazineden karşılanmak üzere yeni bir rasathanenin yapılmasına onay verildi. Yeni rasathanenin yapımı tamamlanana kadar Takiyüddin gözlem çalışmalarına Galata Kulesi üzerinde devam etti. Dar-ü'r Rasad-ül Cedid adı verilen İstanbul Rasathanesi 1577 yılında kullanıma açıldı (33.1).
 
33.2. Şecaatname'de yer alan 1577 tarihli kuyruklu yıldızın resmi.

Tam da bu tarihlerde bir kuyruklu yıldız, Hicri 985 Ramazan ayının ilk gününde, yani 12 Kasım 1577'de gökyüzünde görüldü (33.2). Bu kuyruklu yıldız tam 40 gün boyunca izlenebildi. Kuyruklu yıldız, Grek mitolojisinde Akrebi vurması ile önemli bir yer tutan Yay (Sagittarius) takımyıldızının üzerinde görülüyordu. Güneş o sırada Akrep yıldız takımının üzerinde bulunduğu için kuyruklu yıldızın kuyruğunun doğuya doğru uzanır bir şekli vardı [1]. Günümüzde, kuyruklu yıldızların Güneş'e yaklaştıkça, Güneş'ten kaynaklanan radyasyonun etkisiyle çekirdeğinden gaz ve toz saçıyor olduğu bilinmektedir. Böylece kuyruklu yıldızın kuyruğunun neden güneşe ters istikamette gözlendiği anlaşılmaktadır.
 
33.3. Gökcisimlerinin 12 Kasım 1577 tarihindeki temsili konumları.

Bu kuyruklu yıldıza Seb'ayi Nahisat ismi verildi [2]. Seb'ayi, kelime olarak yedi aşamalı kökeninden gelir ve gökyüzünü tarif eder, Nahisat ise yoldan çıkmış olan, uğursuz anlamındadır. Yani kuyruklu yıldıza alışagelen göksel düzenin dışında bir hareketi olduğunu ifade eden bir isim verilmiştir. Bu kuyruklu yıldızın ilk defa Yay takımyıldızı üzerinde gözlendiği, son günlerinde ise Kova takımyıldızına yaklaşarak kaybolduğu o tarihlerde kayıt altına alınmıştır (33.3).

Müneccimbaşı, tüm bu bilgileri değerlendirerek kuyruklu yıldızın imparatorluğu bekleyen güzel günleri müjdelediğini savunmuş, Safevi Devleti ile yapılacak savaşın kazanılacağının ve İran'ın fethedileceğinin kehanetlerini bildirmiştir.

Kuyruklu yıldızın görünmesinden sonra bu tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu için iki önemli olayın gerçekleştiği biliniyor:
  • 1578 yılı başlarında İstanbul'da gerçekleşen veba salgınında Kanuni Sultan Süleyman'ın o sırada 56 yaşında olan kızı Mihrimah Sultan da dahil olmak üzere birçok insanın hayatını kaybetmesi,
  • Osmanlılar ile Safeviler arasında 9 Ağustos 1578 yılında gerçekleşen Çıldır Meydan Savaşında Osmanlı ordusunun Safevilere karşı zafer kazanması.
 
Bu iki önemli olay, ve muhtemelen rasathanenin yıkılmasına kadar geçen iki sene içerisinde yaşanan ve toplumsal önemi olan diğer olaylar, iki karşı siyasi gruba karşıt kozlar veriyordu. O dönemde müneccimbaşı ve şeyhülislam arasında bir siyasi itibar mücadelesi yaşandığı düşünülüyor. Müneccimbaşı, savaş galibiyeti kehaneti ile itibar kazanmış olmalı. Buna karşılık rasathanenin faaliyete başlamasının hemen ardından veba salgınının gerçekleşmesi ise toplumu rasathaneye karşı huzursuz hissettirmiş olmalı.

Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendinin konuyla ilgili daha sonra yayınladığı fetva bu gerilime tuz biber ekti. Bu fetvada "İhrâc-ı rasad meş'um ve perde-i esrâr-ı felekiyeye küstahane ıttıla'a cür'et, vehâmet-i âkibeti meczumdur. Hiçbir mülkde mübaşeret olunmadı ki ma'mur iken harab ve bünyan-ı devleti zelzele-nâk-ı inkılâb olmaya" deniliyordu. Bu fetva ile şeyhülislamın devlet işlerinde hurafeler ile hareket edilmemesi gerektiğini hatırlattığı düşünülebilir, fakat bir diğer yandan bu fetvanın sebep olduğu düşünce sistemi ve rasathanenin yıkımı sebebiyle Osmanlı İmparatorluğunda astronomi biliminin ilerlemesi bir daha mümkün olmadı.

Sultan III. Murat, Şeyhülislam Şemsettin Efendinin tavsiyesiyle rasathanenin yıkılmasına onay verdi. Rasathanenin yıkımı için bölgenin asayiş sorumlusu Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa 1580 yılında görevlendirildi. Rasathane bir gecede yerle bir edildi. Sultan III. Murat, 1581 yılında eskiden rasathanenin bulunduğu bu araziyi Fransız Konsolosluğuna vermeyi uygun gördü. Rasathane yapısından geriye ise günümüze hiçbir şey kalmadı.

Her ne kadar müneccimbaşılık müessesesi 1924 yılında tamamen kaldırılana kadar devam etmiş ve toplamda 37 kişi bu görevde bulunmuşsa da, bu müessesenin ne o zamanlar ne sonrasında astronomiye veya bilime herhangi bir katkısı olmadı.

Aynı tarihlerde Danimarkalı astronom Tycho Brahe ve Kutsal Roma İmparatorluğunun Hırvat kökenli astronomu Thaddeus Nemicus da bu kuyruklu yıldızı gözlemlemişlerdir. Onların çalışmalarını devam ettiren diğer Avrupalı doğa bilimciler Avrupa'nın aydınlanma çağının başlamasına vesile olmuşlardır.

KAYNAKÇA

[1] Akgündüz, A., Öztürk, S., Ottoman History: Misperceptions and Truths, IUR Press, Istanbul, 2011.

[2] Menali, H., Ünver, A.S., "The Comet of 1577 and a Turkish-Ottoman Astronomer", International Comet Quarterly, Vol. 26, No 1, pp. 3-7, 2004.