Geçenlerde üniversiteye uğradığım bir gün gördüğüm insanlara astronomi ile ilgili kimseyi tanıyıp tanımadıklarını sordum. Lisanstan mezun olan bir arkadaşımızın bu konuda epeyi bilgili olduğunu, hatta makine mühendisliği fakültesinde önceki sene konuyla ilgili bir sunum bile yaptığını öğrendim. Onu hemen Facebook'tan bulup temasa geçtim. Bir astronomi kulübüne dahil olduğunu, kulüp üyelerinin de düzenli olarak buluştuklarını ve yıldız partisi verdiklerinden bahsetti.
Bir yıldız partisi (star party) astronomi ile ilgilenen, gökyüzü gözlemi yapan insanların uygun hava koşulları olan bir gece buluşması, teleskoplarını, dürbünlerini getirmesi ve birlikte gözlem yapmaları olarak tarif edilebilir. Yıldız partileri yurtdışında, özellikle Amerika'da oldukça yaygın. Elbette oralarda neredeyse her mahalleye bir astronomi kulübü düştüğü söylenebilir. Hatta astronomi ile ilgili internet sitelerinde "aklınızda hala bu konuyla ilgili bir soru varsa yerel astronomi kulübünüzle iletişime geçin" gibi bizlere oldukça uzak, onlar içinse son derece doğal olan bir hatırlatma yazısı ile sıkça karşılaşıyorum.
Arkadaşım beni 25 Eylül 2011 tarihinde Ağva'da yapılacak olan bir yıldız partisine davet etti. Hatta gözlem alanına da beraber gitmeyi teklif etti ama bu nazik teklifini kabül etmedim. Gözlem alanı İstanbul'un ışık kirliliğinden uzak, Ağva'da bir orman yolu üzerindeydi (12.1). İlk kez bir yıldız partisine gidecektim. Yolculuk sırasında arabası kalabalık olabilir, o gün bir işim çıkar ve geç kalabilir, gittiğimiz yerden erken ayrılmam gerekebilirdi. Kimsenin huzurunu bozmak doğru olmazdı. Zaten en başta kendi huzurumu düşünmem gerekirdi.
Parti günü yola ancak akşam 21:00'da çıkabildim. Gözlem alanını kolayca buldum. Ağva'ya giden orman yolunda yirmi kilometre kadar ilerledikten sonra arkadaşımı aradım. Gökyüzüne tuttukları lazer ile bana bulundukları yeri işaret ettiler. Zifiri karanlıkta o dağ yolundan çıkıp bir de arabayla garip bir toprak yol üzerinde lazer ışığının geldiği yöne doğru ilerledim. O sırada gruptan biri yola çıktı ve sert bir mizaçla "ışıkları söndür! ışıkları söndür!" diye bağırdı. Gözlem alanının iyice içine girmiş olmalıydım (12.2). Muhtemelen gözlem alanındaki insanların gözleri karanlığa iyice alışmıştı ve farlarımla etrafı şıkır şıkır aydınlatıyordum. Arabayı park ettim ve dışarı çıktım. Gözlerim daha karanlığa tam olarak alışmamıştı ama gökyüzüne baktığım anda hayatımda o ana dek hiç görmediğim bir manzara ile karşılaştım. Hayatımda ilk defa Samanyolu'nu gördüm!
Yaşadığım hayatı sorguladım... Işık kirliliği olmadığını düşündüğüm yerlerde bile yıldızların bu kadar çok, gökyüzünün bu kadar temiz olduğunu hiç hatırlamıyorum. Hele ki Ülker yıldız kümesini ve Samanyolu'nun bulutsusunu çıplak gözle bu kadar net görebilmeyi beklemiyordum. Bu manzarayı görmeden insan nasıl olur da bir kaç yüzyıl öncesi hakkında fikir yürütebilir ki? Işıklandırmanın olmadığı, kalabalık şehirlerin kurulmadığı, gökyüzünün kutsallığını kaybetmediği yüzlerce yılı şehirlerimizin tepesine çökmüş olan yapay ışık kafesinin altında anlayabilmemiz mümkün değil. Kim bilir başka hangi koşullara uyum sağladığımız için geçmişi yanlış değerlendiriyoruz.
Karanlığa iyice alıştıktan sonra insanları seçmeye başladım. Yaklaşık otuz kişiydik. Dört tane teleskop getirilmişti. İlk defa bir yıldız partisine gittiğim için kendi teleskopumu götürmemiştim. Gelenlerin hepsi canayakın insanlardı. Hatta birileri tedbirli davranmış ve yanlarında çay, kahve, kurabiye getirmişlerdi. İkramda bulundular. Öğrendiğim kadarıyla yıldız partilerinde katılımcı sayısı da her defasında artmıştı. Katılımcılar astrofotografiden ziyade gözlem amaçlı gelmişlerdi. Aslında bu çok doğal çünkü kalabalık bir ortamda çalışma yapmak pek kolay olmazdı.
Gelenlerden biri getirdiği bir kamerayı oradaki bir teleskopla denemek istedi. Jüpiter'in bir kaç pozunu aldı. Oldukça başarılı bir görüntü elde etti. Bu olay zaten bütün grubun ilgisini çekmiş, sonuç da herkesi yeterince tatmin etmişti. Ahmet Kale tarafından çekilen bu fotoğraf daha sonra Emre Can Alagöz tarafından işlenmiş ve son haline getirilmiş (12.3). Gecenin bundan sonraki bölümünde sadece gökyüzüne bakıldı ve sohbet edildi.
Gece saat 02:00 gibi hava iyice soğumuş, nem yüzünden de teleskopların üstü sırılsıklam olmuştu. Teleskop sahipleri ekipmanlarını zarar görmesinler diye toparladılar. Eğlence bittiği için kamp yapmayacak olanlar vedalaşmaya başladı. Kalıp kalmama konusunda tereddüt ediyordum, o yüzden bir süre daha orada takıldım, manzaranın tadını çıkardım. Sonunda arabada uyuyup sabah trafiğe girmek yerine yola çıkmaya karar verdim.
12.1. Etkinliğin gerçekleştiği konum.
Parti günü yola ancak akşam 21:00'da çıkabildim. Gözlem alanını kolayca buldum. Ağva'ya giden orman yolunda yirmi kilometre kadar ilerledikten sonra arkadaşımı aradım. Gökyüzüne tuttukları lazer ile bana bulundukları yeri işaret ettiler. Zifiri karanlıkta o dağ yolundan çıkıp bir de arabayla garip bir toprak yol üzerinde lazer ışığının geldiği yöne doğru ilerledim. O sırada gruptan biri yola çıktı ve sert bir mizaçla "ışıkları söndür! ışıkları söndür!" diye bağırdı. Gözlem alanının iyice içine girmiş olmalıydım (12.2). Muhtemelen gözlem alanındaki insanların gözleri karanlığa iyice alışmıştı ve farlarımla etrafı şıkır şıkır aydınlatıyordum. Arabayı park ettim ve dışarı çıktım. Gözlerim daha karanlığa tam olarak alışmamıştı ama gökyüzüne baktığım anda hayatımda o ana dek hiç görmediğim bir manzara ile karşılaştım. Hayatımda ilk defa Samanyolu'nu gördüm!
12.2. Gökbilim Forumu etkinliğinin gerçekleştiği alan.
Yaşadığım hayatı sorguladım... Işık kirliliği olmadığını düşündüğüm yerlerde bile yıldızların bu kadar çok, gökyüzünün bu kadar temiz olduğunu hiç hatırlamıyorum. Hele ki Ülker yıldız kümesini ve Samanyolu'nun bulutsusunu çıplak gözle bu kadar net görebilmeyi beklemiyordum. Bu manzarayı görmeden insan nasıl olur da bir kaç yüzyıl öncesi hakkında fikir yürütebilir ki? Işıklandırmanın olmadığı, kalabalık şehirlerin kurulmadığı, gökyüzünün kutsallığını kaybetmediği yüzlerce yılı şehirlerimizin tepesine çökmüş olan yapay ışık kafesinin altında anlayabilmemiz mümkün değil. Kim bilir başka hangi koşullara uyum sağladığımız için geçmişi yanlış değerlendiriyoruz.
Karanlığa iyice alıştıktan sonra insanları seçmeye başladım. Yaklaşık otuz kişiydik. Dört tane teleskop getirilmişti. İlk defa bir yıldız partisine gittiğim için kendi teleskopumu götürmemiştim. Gelenlerin hepsi canayakın insanlardı. Hatta birileri tedbirli davranmış ve yanlarında çay, kahve, kurabiye getirmişlerdi. İkramda bulundular. Öğrendiğim kadarıyla yıldız partilerinde katılımcı sayısı da her defasında artmıştı. Katılımcılar astrofotografiden ziyade gözlem amaçlı gelmişlerdi. Aslında bu çok doğal çünkü kalabalık bir ortamda çalışma yapmak pek kolay olmazdı.
Gelenlerden biri getirdiği bir kamerayı oradaki bir teleskopla denemek istedi. Jüpiter'in bir kaç pozunu aldı. Oldukça başarılı bir görüntü elde etti. Bu olay zaten bütün grubun ilgisini çekmiş, sonuç da herkesi yeterince tatmin etmişti. Ahmet Kale tarafından çekilen bu fotoğraf daha sonra Emre Can Alagöz tarafından işlenmiş ve son haline getirilmiş (12.3). Gecenin bundan sonraki bölümünde sadece gökyüzüne bakıldı ve sohbet edildi.
12.3. Etkinlikte Ahmet Kale tarafından çekilen Jüpiter fotografı.
Gece saat 02:00 gibi hava iyice soğumuş, nem yüzünden de teleskopların üstü sırılsıklam olmuştu. Teleskop sahipleri ekipmanlarını zarar görmesinler diye toparladılar. Eğlence bittiği için kamp yapmayacak olanlar vedalaşmaya başladı. Kalıp kalmama konusunda tereddüt ediyordum, o yüzden bir süre daha orada takıldım, manzaranın tadını çıkardım. Sonunda arabada uyuyup sabah trafiğe girmek yerine yola çıkmaya karar verdim.
Zifiri karanlıkta, bol virajlı orman yolunda gece araba sürmek kafa boşaltmak için birebirdi. Dönüş yolum boyunca tek bir arabaya bile rastlamadım. Aslında bu biraz da ürkütücüydü çünkü o ıssız yolda kalsaydım ne yapardım bilemiyorum. En yakın yerleşim birimine kilometrelerce uzaktaydım. Gene de bu yolculuk sayesinde kendimi çok iyi hissettim. Müziğin sesini kıstığımda cırcır böceklerinin seslerini duyabiliyordum. Bir süre dünyada kimsenin kalmadığını, yıllarca ıssız yollarda ilerlediğimi düşledim. Hayalet kasabaları ziyaret edecek, bir umut hayatta kalmış birilerini arayacaktım. Biraz sonra ise adamın birinin ağaçların arasından yola atladığını hayal ediyordum. Korku, heyecan, dinginlik, hepsi birbirine girmişti. Dönüş yolculuğum da en az yıldızlara bakmak kadar eğlenceliydi. Şile'den itibaren tekrar şehre geldiğimi hissetmeye başladım. Şehrin ışıkları arttıkça hayal aleminden ayrıldım. Gece 03:30 gibi eve varmıştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder