İşim gereği Hollanda'ya gittim. Önce ülkenin güneyine, bir çalışmaya katılmak üzere Maastricht şehrine, orada işim bitince de Amsterdam'a geçtim. Maastricht oldukça sakin bir şehir. Fakat bu sakinlik sizi yanıltmasın, sokaklarda dünyanın dört bir yanından buraya öğrenime gelen üniversite öğrencilerini görebilirsiniz. Burada katıldığım toplantıda daha önce aynı şirkette iki sene birlikte çalışma imkanı bulduğum çok sevdiğim bir arkadaşım ile hala aynı sektörde bulunduğumuz için karşılaşmış olduk. Böylece şehri birlikte gezme şansımız oldu.
46.1. Maastricht'te dolunay.
Şehir merkezine gitmek istediğimizde sokakta adres sorduğumuz kişiler Türkiye'den Almanya'ya göç etmiş ve o gün için orada bulunan hemşehrimiz bir çift çıktı. Şehir meydanında bu çiftle birlikte birkaç bira içip memleket sohbeti yaptıktan sonra öğrendik ki buralarda ülkemizden ekonomik veya sosyal sebeplerle mecburen göç etmiş çok insan yaşıyordu. Yemekten sonra vedalaştık ve yollarımız ayrıldı. Fakat biz kısıtlı zamanımızda şehrin tarihi yerlerini biraz daha keşfetmek üzere Maas nehrine doğru ilerledik. Doğrusu Maastricht pek de ilginç bir tarihi olmayan ve bu anlamda biraz sıkıcı bir şehir. Yukarıdaki dolunay fotoğrafını (46.1) Wilhelminabrug köprüsü üzerinde çektim.
46.2. Amsterdam Artis planetaryumu.
Maastricht'teki işim bitince iki buçuk saatlik bir tren yolculuğu ile Amsterdam'a geçtim. Böylece Hollanda'yı bir uçtan bir uca geçmiş oluyordum. Trenin penceresinden dışarıyı seyrederken Hollanda'nın yalnızca Konya kadar yüz ölçümüne sahip olduğunu, hatta Trakya'nın da Hollanda'nın yarısı kadar bir yüz ölçümüne sahip olduğunu fark ettiğimi hatırlıyorum. Bu düşüncelerle dışarıya baktıkça biraz kusur arıyor, biraz da gördüğüm nizam ve intizam karşısında hayranlık duyuyordum. Hayvanların dolaştığı çiftlikler düzenli ve pak, dünyanın dört bir yanından gelen insanların yaşadığı sokaklar tertemiz ve bakımlı, insanların üstü başı düzgün, herkes güler yüzlü ve saygılı. Tüm bunları gözlemleyip kendi kendime hüzünle öfke arasında bir duyguya kapılmıştım. Genelde size görünmez olan bir çeşit adaletsizliğin farkına varıyorsunuz bu tip anlarda. İçinde bulunduğumuz durum kötü kokuya insanın burnunun alışması gibi sanırım.
Amsterdam'da bir planetaryum ziyareti planladım (46.2). Planetaryumlar, gece gökyüzünün neye benzediğini görmek için gidebileceğiniz sinema salonlarıdır. Bu salonların farkı, kubbe şeklinde bir tavana sahip olmaları ve sinema koltuklarının ise dairesel düzende yerleştirilmiş olmalarıdır. Seyirciler burada kubbe şeklindeki tavana yansıtılan filmi seyrederler. Planetaryumlarda oynatılan filmler sayesinde gökyüzündeki yıldızlar, gök cisimleri, atmosferik olaylar ve daha birçok astronomi ile ilgili kağıt üzerinde anlaşılması zor konu hakkında kolayca bilgi sahibi olabilirsiniz.
46.3. Planetaryum içerisinde sergilenen kozmonot kostümü.
Bu planetaryuma girebilmek için önce hayvanat bahçesine bilet almalısınız. İçeri girdikten hemen sonra sol tarafınızda bir kafeterya bulunuyor. Planetaryumun girişi de bu kompleksin içerisinde, kafeteryanın hemen yanında yer alıyor. Buraya uğradığımda vizyonda bulunan birkaç film vardı. Fakat görevli beni uyardı ve çok kötü bir zamanda geldiğimi çünkü filmin çoktan başladığını söyledi. Ben de oraya kadar gitmişken film izlemeden çıkmak niyetinde değildim. Bir sonraki seansa biletimi aldım ve kafeteryada oturup filmin başlamasını bekledim. Bu sırada planetaryuma girip çıkan insanları gözlemliyordum. Gelenler ya küçük çocuğu olan genç çiftler ya da okul gezisiyle gelen ilköğretim öğrencileri ve öğretmenleriydi. Anladım ki oraya insanlar çocukları astronomi hakkında genel kültür sahibi olsunlar diye getiriyorlardı. Film saatini beklerken de orada bulunan gezegen modellerini, bilim tarihinde yer almış insanların portrelerini, astronomi ile ilgili sergilenen eşyaları çocuklara gösterip anlatıyorlardı (46.3). Bekleme sırasında kendimi iyice ortamdan kopuk hissetmeye başlamıştım. Orada üstümde kalın siyah pardösüm, kirli sakallarım, birbirine karışmış saçlarım, sırt çantam ve bol kesim kıyafetlerim ile kaba saba duran biri olarak kendimi kötü hissetmekle meşguldüm. Artık bir an önce oradaki işimi bitirip gitmek istiyordum. Nihayet film başladı ve burada paylaşmak üzere gördüklerimi hafızama kaydetmeye odaklandım.
Film Büyük Patlama'dan başlayarak günümüze kadar evrenin oluşumunu, Güneş Sisteminde yer alan gezegenleri, gökyüzünde bulunan yıldız takımlarını, gök cisimlerini ve insanlığın uzaya gönderdiği çeşitli araçları ve uyduları anlattı. Çocuğunuz varsa veya sizi rol modeli olarak gören bir küçüğünüz, onu bir planetaryuma götürebilirsiniz. Eğer oynayan film de iyiyse astronomi temel konularını anlaması için son derece faydalı olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder