20 Ocak 2014 Pazartesi

37) Marslıların Dünya'yı Ziyareti

Bundan 16 milyon yıl önce Mars gezegenine çarpan bir göktaşı gezegenin yüzeyinden bir kaya parçasının koparak uzay boşluğuna fırlamasına sebep oldu. Yüzeyden kopan bu kaya parçası Güneş'in yörüngesinde milyonlarca yıl dolandıktan sonra günümüzden 13000 yıl önce Antarktika'ya düştü. Nihayet, bir grup jeolog 1984 yılında Allan Hills bölgesinde dolaşırlarken bu kaya parçasına rastladılar. Bilim adamları bu kaya parçasına ALH84001 adını verdiler.
 
37.1. ALH84001 göktaşının elektron mikroskopu görüntüsü [1].
 
Yapılan incelemeler sonunda bu magmatik kaya parçasının üzerinde dairesel karbonatlara ve mikron-altı ölçekte hücremsi yapılara rastlandı (37.1). Fakat bilim insanları için elde ettikleri bu veriler Mars'ta hayat olup olmadığını söyleyebilmeleri için yeterli değildi. Önce hayatın ne olduğunu tanımlamak  ve bu biyo-belirteçleri (biomarker) sınıflandırmak - gerekiyordu. Bu yüzden bu düzenli şekillerin bir yaşam formuna ait olup olmadığı resmen söylenemedi [2].

37.2. Mars gezegeninin güney kutbunda bulunan buzullar [3].
 
Bu yüzden, Mars'ta bir zamanlar hayat vardıysa bile bu hayatın Dünya'daki hayat ile bir ilişkisi olup olmadığını şimdilik bilmiyoruz. Mars'taki hayatın Dünya'dakinden farklı bir yaratılışa sahip olup olmadığı ise ancak Mars'ta canlı organizmaların bulunması ve incelenmesi ile anlaşılacak. Eğer Marslı mikroorganizmaları bulmak istiyorsak öncelikle onları nerede aramamız gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Dünya'da keşfedilen en yaşlı organizmalara kutup buzullarının derinliklerinde rastlanmakta. Çünkü bu mikroorganizmalar ısıl ve radyasyon kaynaklı bozunuma uzun süreler maruz kalmıyorlar. Bu sebeple Mars'ın güney kutbunun bulunan ve Dünya'daki buzullara kıyasla çok daha yaşlı olan buzulların derinliklerinde Marslı hayatın bulunabileceğine dair bir umut var (37.2).
 
37.3. NASA tarafından test edilen bir yüzey delici [4].
 
Bu organizmalara ulaşabilmek için buzul yüzeyinin delinmesi gerekiyor. Mars'a delme operasyonu gerçekleştirebilen ve böylece buzulların derinlerinde bulunan organizmaları yüzeye çıkarabilecek keşif araçlarının gönderilmesi planlanıyor (37.3). Fakat böyle bir yüzey delme operasyonunu başarıyla yürütmek hiç de kolay değil. Yüzey delme işlemleri sırasında delicinin kontrollü ilerlemesi için bir sıvı kullanılır. Delme operasyonu sırasında hava yerine sıvı kullanıldığında ise biyolojik kirlenme (contamination) ihtimali artmaktadır. Eğer bu sıvı ile Dünyalı organizmalar da Mars'a taşınırsa hem bütün araştırma çöpe gider hem de hiç tanımadığımız bir ekosisteme zarar verebiliriz. Bu durumda, delicinin Mars'a steril ulaşması, yeterince derine inebiliyor olması ve ulaştığı organizmalara zarar vermemesi gerekiyor [5].
 
37.4. Mars'taki Curiosity keşif aracının örnek toplama kepçesi [6].

Aslında uzay operasyonlarında biyolojik ve kimyasal kirlenme üzerine epeyi tecrübe edinilmiş durumda. İlk uydunun Sovyetler Birliği tarafından 1957 yılında uzaya fırlatılmasıyla beraber uzayla ilgili uluslararası kanunlara ihtiyaç da doğdu. İlk başta ABD'de imzaya açılan ve daha sonra Birleşik Krallık ve Rusya'nın da katılımıyla 1967 yılında ortaklaşa imzalanan Dış Uzay Antlaşması (Outer Space Treaty) ile uzay çalışmalarının ilk hukuksal temelleri atıldı. Günümüzde bu antlaşma Türkiye dahil 127 ülke tarafından imzalanmış bulunmaktadır. İki senede bir toplanan Uzay Araştırmaları Komitesi (COSPAR) bu antlaşmaya dayanarak Gezegen Koruma (planetary protection) ilkelerini oluşturdu. Bu ilkelere göre Mars'a yapılacak görevlerde gezegene Dünya'dan taşınabilecek kimyasal gazların, organizmaların, sıvıların ve diğer çeşitli kirlilik kaynaklarının engellenmesi veya en az seviyede tutulması için izlenmesi gereken bazı kurallar tanımlanıyor. Mars'a gönderilen keşif araçlarının atmosfere saldıkları yakıt atıklarını ve beraberlerinde götürmüş olabilecekleri Dünya'ya ait tüm malzemenin miktarı hesaplanıyor ve kayıt altına alınıyor. Diğer taraftan, incelenen gökcismi üzerine de hassas bir biçimde bilgi edinilmeye çalışılıyor (37.4). Mars ve diğer gökcisimlerinin ekosistemlerinin anlaşılabilmesi ve en az hatayla bilimsel olarak çalışılabilmesi için bu bakir yapılarının mümkün mertebe muhafaza edilmeleri gerekiyor [7].



37.5. DNA sarmalının çekilen ilk fotografı [8].

Neyse ki tüm bu zorluklar karşısında başarılı olunabileceğine dair son on yılda çok önemli ve umut verici teknolojik gelişmeler yaşandı. İnsan Genom Projesi ile önce insan türüne has tüm genetik haritamız hakkında bilgi sahibi olduk. Diğer yandan Dünyamızı paylaştığımız diğer canlılar için de bu tip genetik harita çıkarma çalışmaları büyük bir hızla ilerledi. Bundan kısa bir süre sonra ise tüm genetik kodu laboratuvar ortamında yazılmış olan, kendi kendine üreyebilen ve tamamen insan yapımı ilk sentetik canlının yaratıldığı 2010 yılında duyuruldu. Bu, artık genetik kodun yalnızca okunmadığı, aynı zamanda yazılabildiği anlamına da geliyordu [9]. Bu sırada moleküler biyolojide bir başka önemli gelişme yaşandı, 2012 yılında ilk defa bir DNA çift sarmalının görseli elde edildi (37.5). Yalnızca genetik kodun işleyişi üzerine değil, yapısı üzerine de bilgimiz artmaya başladı [8].

Moleküler biyoloji alanında yaşanan tüm bu gelişmelerin sonucunda şimdi yeni bir ihtimalden bahsediliyor. İnsan genomunu kodlamayı başaran ve ilk sentetik canlının yaratılmasına öncülük eden Prof. Dr. Craig Venter, biyolojik bilginin dijital, dijital bilginin de biyolojik bilgiye çevrildiği bir çağa girdiğimizi müjdeledi. Buna göre, belki de fiziksel olarak Mars'tan hiçbir zaman organizmaları Dünya'ya getirmemize gerek kalmayacak. Çünkü Marslı organizmaların genetik bilgisi Mars'a gönderilen bir keşif aracı tarafından okunabilir. Bu kod bilgisi radyo sinyali olarak Dünya'ya gönderilebilir ve beş dakika içinde Marslı organizmalar Dünya'da bir laboratuvar ortamında yaratılabilir [9]. Baş döndürücü gelişmeler, öyle değil mi?
 
37.6. Yörüngeler ve yaşanabilir bölge.
 
Bir zamanlar yaşanabilir bölgede Mars mı bulunuyordu? Bunu şimdilik bilmiyoruz. Bazen Güneş'in çekim kuvvetini bir süreliğine azaltan bir etkenin Güneş'in yörüngesindeki tüm gezegenlerin yörüngelerinden kopmalarına ve Güneş'ten uzaklaşmalarına sebep olmuş olabileceğini düşünürüm (37.6). Belki de Dünya'daki hayatı Mars'taki hayatın son bulmasına sebep olan böyle bir felakete borçluyuzdur. Belki bir gün Dünya da Mars ile aynı kaderi paylaşır ve bizlerin şimdilik hayat diye tanımladığı düzen Venüs'te yeşerir. Ama hepsinden önemlisi, belki de bizler daha hayatın ne olduğunu bile doğru tanımlayamıyoruz.

KAYNAKÇA

[1] Structures on ALH84001, NASA, 1996.

[2] Des Marais, D.J., Walter, M.R., "Astrobiology: Exploring the Origins, Evolution, and Distribution of Life in the Universe", Annual Review of Ecology and Systematics, Vol. 30, pp. 397-420, 1999.

[3] PIA02393: South Polar Cap, NASA/JPL/MSSS, 2000-04-29.


[5] Smith, H.D., McKay, C.P., "Drilling in ancient permafrost on Mars for evidence of a second genesis of life", Planetary and Space Science, Vol. 53, pp. 1302-1308, 2005.
 
[6] First Curiosity Drilling Sample in the Scoop, NASA/JPL-Caltech/MSSS, 2013-02-20.
 
[7] Debus, A., "Estimation and assessment of Mars contamination", Advances in Space Research, Vol. 35, pp. 1648 -1653, 2005.

[8] Gentile, F., Moretti, M., Limongi, T., Falqui, A., Bertoni, G., Scarpellini, A., Santoriello, S., Maragliano, L., Zaccaria, R.P., di Fabrizio, E., "Direct Imaging of DNA Fibers: The Visage of Double Helix", Nano Lett, 12, pp. 6453-6458, 2012.
 
[9] Venter, J.C., Life at the Speed of Light: From the Double Helix to the Dawn of Digital Life, Little Brown, Great Britain, London, 2013.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder