Burada genellikle astronomi, astrofotografi, bilim tarihi gibi konularda düşüncelerimi ve çalışmalarımı paylaşıyorum. Bugün ise biraz farklı bir yazı paylaşmaya karar verdim. Bu tip düşünce egzersizlerini kendimi bildim bileli yaparım fakat çoğu zaman kendime saklarım. Üstelik bu düşünce egzersizi biraz bilim kurgu esintileri taşıdığı için buradan paylaşmak da uygun sanırım.
Son dönemde dünya genelindeki seçimleri anlayabilmek için dostum Avi ile birlikte kendimizce bir bakış açısı geliştirmeye çalıştık. Siyaset, seçimler, seçmen, adaylar, siyasetçiler, siyasetin elitleri, endüstriyel feodalizm, teknolojik feodalizm, algoritmokrasi vs. üzerine çokça sohbet ettik.
Fark ettim ki birçok ülkede ve farklı amaçlarla yapılan seçimler sıklıkla iki aday arasında gerçekleşiyor ve genellikle seçimler %50'ye %50 sonuçlanıyor. Bu durumda, seçimler adeta yazı tura atmakla eşdeğer sonuçlanıyor. Hatta son yıllarda birçok örnekte, sonucu gerçekten de yazı tura belirlemiş gibi görünüyor. Öyleyse tüm bu seçim kampanyaları, pankartlar, broşürler, mitingler, televizyon şovları ve gazetecilik ne anlam taşıyor?
Materyalist bir bakış açısıyla ele alındığında, bunların son derece güçlü anlamlara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, burada payını alamayan tek bir kesim var: "seçmenler".
Bu durum, beni iki düşünceye sürükledi.
İlk olarak, seçim sürecinin evrimsel bir boyuta sahip olması gerektiğini düşündüm. Bir mağara alegorisiyle açıklamak gerekirse, bir grup insan kötü hava koşulları altında bir mağaraya sığınmış olsun. Açlıklarını gidermek için bazıları mağaradan çıkmayı, diğerleri ise mağarada beklemeyi önersinler. Hava kısa süre sonra açılırsa mağarada kalan grup hayatta kalacak olsun. Hava kısa süre sonra açılmazsa mağarayı terk eden grup hayatta kalsın. İçeride kalmak veya dışarıya çıkmak arasında verecekleri karar, ellerindeki bilgi ile yazı tura atmaktan farksızdır.
Şimdi tek bir mağara değil, benzer birçok mağara olduğunu düşünelim. Bir mağarada bulunan bir grup insan fikir birliğine varsalar bile, farklı mağaralarda farklı oranlarda içeride kalmak veya dışarıya çıkmak isteyenler olacaktır. Ancak, tüm mağaraların kümülatif sonucu, genellikle %50 içeride kalmayı ve %50 dışarıya çıkmayı gösterir. Hava düzelirse mağarada kalanlar, düzelmezse dışarıya çıkanlar hayatta kalacakları için her halükarda tüm insan popülasyonunun %50'si hayatta kalacaktır. Bu durumda, birey ne kadar sıkı bir fikir savunucusu olursa olsun, aslında her zaman kendisinden daha üstün bir kudrete, bu durumda evrime hizmet etmiş olacaktır. Kazanç bireysel değil, evrimsel bir bakış açısıyla toplumsaldır.
Peki ya daha karmaşık bir problem için bu prensip geçerli midir? Her biri farklı taleplere ve ideolojilere sahip, sayısız konuda fikir ayrılığına sahip insanlar için bu basit örnek yeterli bir açıklama sunmuyor gibi görünüyor.
Öyleyse bu defa farklı konularda farklı görüşlere sahip bir grup insan için bir çekiliş düzenlediğimizi hayal edelim. Elimizde, çeşitli konularda iki farklı sonuç içeren kağıtlarla dolu torbalar olsun. Renk torbasından "siyah" veya "beyaz", yemek torbasından "et" veya "sebze", atıştırmalık torbasından "tatlı" veya "tuzlu", iklim torbasından "sıcak" veya "soğuk" yazılı kartlar çıksın. Herkes her torbadan yalnızca bir kart çekerek bir kimlik oluştursun. Örneğin, bir kişi siyah rengi, et yemeğini, tuzlu atıştırmalığı ve soğuk iklimi çekmiş olabilir. Bazıları bu kişiyle aynı kartları, bazıları çok benzer kartları, bazıları ise tamamen zıt kartları çekecektir. Son olarak, birbirinin zıttı değerlerden oluşan iki liste oluşturalım. Bu listelerden biri "siyah/sebze/tuzlu/sıcak" ise diğeri "beyaz/et/tatlı/soğuk" olacaktır. Şimdi herkesten, ellerindeki kartlara göre bu gruplarla en çok uyuştuğu gruba girmelerini isteyelim. Bu özellikler, toplum içerisinde öylesine rastgele dağılmıştır ki her iki gruptaki insan sayısı hemen hemen eşit olacaktır. Kutuplaştırma, aslında toplumu bir yandan farklı düşüncelere bölerken diğer yandan bir arada tutmanın yegane formülü olmuştur. Çünkü kendilerine sunulan iki seçenek arasından birini seçmeye itilen seçmenin çeşitli konulardaki farklılıkları kutuplaştırma ile ortadan kaldırılmıştır.
İşte bu alegorik örnekler ile ilk düşüncemi özetlemiş oldum. Hayata dair sonsuz sayıdaki toplumsal kutuplaşma ve doğamız gereği seçim sonuçları her zaman yarı yarıya bölünecektir. Bu, özgürlükçü bir demokrasinin kaçınılmaz sonucudur.
İkinci düşüncem ise seçimlere yüklenen manevi anlamı bir kenara bırakıp materyalist bir bakış açısı geliştirmek üzerine.
Çok çekişmeli geçen bir seçim hayal edelim. Oldu ya, bu seçimde iktidar ve muhalefet tam olarak eşit sayıda oy almış olsun. Bu nedenle, kazananı belirlemek için yazı tura atmak gereksin. Böyle bir seçimde son verilen oy çok değerli olmalıdır. Atılan son oy seçimin sonucunu belirleyebilecek kudrete sahiptir. Oysa, oy vermek para etmez. Bu durumda, hem seçmen oyu için bir değer biçebilmeli hem de adaylar seçmenin oyunu satın alabilmedir. Bu durumda muazzam bir arz ve talep dengesi söz konusudur. Eğer bir seçmen için iki aday arasında önemli bir fark yoksa, kendi oyunun değerini bilmek ve onu satmak etik değil midir? İşte bu düşünce, oyların satılabileceği bir sistem kurma fikrini doğurdu.
Seçim günü, son seçmen sandığa oyunu attıktan sonrası ile tüm sandıklardaki oy sayıları belirlenmeden hemen öncesinde geçen sürede, verilen tüm oyların maddi bir değeri olmalıdır. Bu zaman zarfında oylar satışa çıkarılabilmeli, tercih eden kimseler taraf değiştirebilmelidir. Ancak böyle bir sistem seçmene hak ettiği değeri verecektir. Bunu "oy borsası" olarak adlandırabiliriz.
Oy borsasında, diğer borsalarda olduğu gibi aracı kurumlar olabilir. Bu tür aracı kurumlar, seçmenlerden oy toplayıp adaylara toplu oy satışı gerçekleştirebilirler. Seçmenden ucuza satın alacakları oyu, kendilerine ve seçmenlere makul bir kar getirecek şekilde adaylara satabilirler. Diğer yandan, oy borsasına giren seçmenler, belirli bir saatte veya belirli bir limit fiyat için emirle oy satmak gibi işlemler de gerçekleştirebilirler.
Bu düşünce egzersizi çok keyifli. Böyle bir seçim gecesini hayal etmek bile beni neşeyle güldürüyor. Bugün için ironi dolu, aykırı ve tartışmaya açık bir düşünce. Gene de "böyle bir gelecek için dünya çıldırmış olmalı!" diyebilir misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder